5 Nisan
Calvino’nun Marco Polo’su gibi kendimi kentten kente vurmadan önce bir an durdum ve düşündüm: ben ve İngiltere, ayran ve sigara gibi garip bir ikiliydik. Gerçekten de ayran ve sigarayı denememiş biri şu an yaptığım eşleştirmelerin ne manaya geldiğini kavrayamaz. O zaman biraz maziye dönelim.
Ne kadar ironiktir ki güneş batmayan imparatorluğa indiğimde gökyüzünden yağmur artık bardaktan boşanırcasına değil, üzerime kediler ve köpekler düşüyormuş gibi yağamaya başlamıştı. Söz dizimi kaymış, atlaslar karıştırılmış, google earth’de dünya çapında belli belirsiz bağlantı sorunları baş göstermeye başlamıştı. Yeryüzü hayatım boyunca yaptığım en uzun seyahate hazır değildi belli ki. Ama ben İngiltere’deydim. Başarmıştım. İlk konser Bristol’deki Croft’taydı. Hemen havaalanından bir taksiye atlayıp oraya yollandım: 117-119 Stokes Croft Bristol, BS1 3RW / UK.
Ben ayaklarımı toprağa bastığımda saatler 20.00’ı gösteriyordu. Geç kalmıştım! Birkaç saniye yetti kendime gelmeme. 4 saatlik uçuş aklımın da kanatlanmasına neden olmuştu. İngiltere ile Türkiye arasındaki 2 saatlik zaman farkını unutmuştum. Saatimi havaalanındaki bir görevlinin yardımıyla ayarladım. 20-2= 18. Saat 18.00 idi. Hemen koşup bir taksi bulmalıydım. Ve nitekim de buldum.
Kendimi içine fırlattığım taksinin silecekleri zar zor atıyordu kedileri ve köpekleri görüş alanımızın dışına. İştahla Mütereddit Tedirgin'i ve İngiltere'yi tekrar birleştirdim zihnimde. Bu kez beğenmiştim. Ülke-şehir-insan oyuna dair fikirlerimin birden değişmesinin nedeni ne olabilirdi? Elbette içkili bir mekana biraz daha yaklaşmış olmamdan başka bir şey düşünemiyorum bayanlar ve baylar. Bu bana iyi geliyordu!
Taksici konuşkan biri değildi, silecekler gıcırdıyordu ve şte bu cümlemin sonunda The Croft’a çoktan gelmiştik. İçeri adımımı attığım gibi bara yöneldim. Ufaktan bir hareketlenme vardı mekanın içinde, ama benim telaşım yeni yeni demlenmeye başlayan alkol sever dostlar tarafından fazlasıyla yadırganmıştı. Bana tip tip bakıyorlardı. Saat 18.35’te bana tip tip bakmalarının bir bedeli olmalıydı. Sırt çantamı yere indirdim. Hepsini havaya uçuracaktım bazukamla. Fakat kitabım hala koltuğumun altındaydı. Ona zarar gelmemesi için barın üzerine bıraktım. Birden kitabımın kapağına baktım dikkatlice. Okuduğum kitaptaki anlatıcı gibi, haz duyargalarının etrafında dolanıyordum okurun. Kitabı bir kenara bırakıp mönüye göz atmaya karar verdim. Birkaç gün önce kendimi votkada nadasa bırakırken aldığım keyfi anımsamış olacağım ki, hemen Smirnoff Ice sipariş ettim. Sonra bir tane daha, bir tane daha, bir tane daha, sonra bir tane daha, sonra bir tane daha, daha sonra bir... tam şu sırada acaba hepsini toplu mu sipariş etseydim diye düşünmeye başlamıştım ki bir tane daha sipariş ettim. Kafam gayet iyi olmuştu. Saatime baktım: 19.25’ti. Başım yerinden kalkmıyordu, neredeyse yabancısı olduğum bir kentin, yabancısı olduğum barında sızıp kalacaktım. Kendi kendime, ilk gün çok yorucu geçti, otelime gider güzel bir uyku çeker, bu geceki konserden ikinci gününde tüm ayrıntılarıyla birlikte söz eder, hem belki sahne arkasına da sarkar, korsanlarla muhabbet ederim kim bilir, diye kendi kendime demelerime bir soru da ekleyerek, bir Smirnoff Ice daha söyledim. 35 dakika sonra kayıp bilimin peşine kayıp bir zihinle düşecektim.
7 yorum:
ben ayranın bir içecek olmadığını düşünüyorum. garip yoğunluğu ve o devasa özkütlesiyle ayran olsa olsa bir yiyecek olabilir. çiğnemeden boğazdan geçmiyor, damlamıyor, akmıyor, susatıyor, doyuruyor; böyle bir sıvı olabilir mi? adeta bir plazma, adeta bir katı mübarek.
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=lost+science
Ciddi misiniz?
Elbette...
it's rainin' like cats'n dogs bir gloria gaynor şarkısı değil midir hulen!! değilse ilk albümümün adını aha böyle koymaya karar verdim.
mesela bol ekmekli ucuz tavuk doner ve ayran. yillar 2008, aylar kis, bornova'nin ucuz oldugu kadar pis de olan bir yerindeyim. ayran makinasindan cikma ayrana alisik olmadigim icin doner ile aynanda bitiremiyorum, ayarini bilemiyorum. ayran artiyor. o zamanlar sigara iciyoruz tabii, yemegin uzerine sigara yakiyorum ve kalan ayran ile birlikte iciyorum. bu yuzden ve diger yuzlerden bornova'yi hala nefretle seviyorum. ben biraz maziye donunce bu cikti, paaardon.
Maziden ne çıkacağı bilnmiyor dalmaya kalkınca. Olur tabii böyle şeyler. Ama bonova'da iyi dönerciler de var yahu, en azından bira ucuz. Önce pis döner, üstüne de bira, hoop, tamamdır. O diğer her şeyi temizler.
Yorum Gönder