30 Temmuz 2009 Perşembe

Jane B


Rahatsızlık veren müzikler ve bende yarattığı tepkimelerden yola çıkmıştım Jane Birkin’le ilgili konserden evvelki yazıda. Konser sonrası sessizliğimde taşıdığım yüklü bir duygusallıkla çıktım konser salonundan. Rahatsızlıklar ve bendeki yansımaları birer birer açığa çıkmıştı konser salonundan çıkarken. Küçük-büyük her hayatın ufak-tefek dönüm noktaları vardır hatırda kalan, pis pis benim dönüm noktalarım da belirmişti belleğimde.




Jane Birkin sahneye çıktığında 63 yaşındaydı ve hala her gördüğüm kadından hala daha güzeldi, onu son kez alkışlarken ise ben 63ümdeydim ve az önce o kadının hissettiklerinin önemsiz bir kısmını bile onunla paylaşmak için nelerimi vermezdim. 63ündeydi ve sesi o hep aynı sesti. ikna edici, yumuşak olabildiği kadar kararlı da olabilen bu ses, bir önceki yazıda düzdüğüm tüm iltifatların hakkını o gece fazlasıyla verdi.



Jane Birkin sahneye çıktığında kuvvetli bir kimyasal madde etkisindeydi. Gülümsemesi ele veriyordu, sözleri ele veriyordu. En çok da duygusallığı ve seyircisine karşı aşırıya kaçan minnettarlığı. İngilizce-fransızca arasına atlayarak konuşuyordu, o yüzden her anlattığı hikayeyi anlayamadım. Fransız Pop’unun altın yıllarının bu toz kokulu hikayelerinden anladığım kadarıysa beni konser sonrası büyüleyip yollamaya yetmişti. Evet, kafası sahnenin en az 500 metre yukarısında bir yerde sallanıyordu. Bize baktıkça (konser boyunca elinden geldiğince seyirciyle göz teması içindeydi) kimbilir kimleri görüyordu... Uyuşturucuyu savunmak gibi olmasın ama 60ların idollerinden biri olan bu hatun kişinin o yılları bu şekilde temsil etmesi bana oldukça yerinde geldi.



Yeni şarkıları ağırlıktaydı tabii, onlardan bahsederken de oldukça açık sözlüydü. “Müziysen olarak yetersizliğim ve ritm duygumun olmayışı herkesçe bilinir ve bugün geldiğim noktayı bir sürü inanılmaz besteciyle çalışmama borçluyum” deyip, yeni albümde kendisinin yazdığı sözlerle yapılan şarkıların bir nevi ilk defa kendi ayakları üzerinde durma çabası olduğunu anlattı.



İlk dinlediğimin hemen ertesinde 15 kere daha dinlediğim, Arabesque albümünün “B side” şarkılarından “Fuir le Bonheur de Peur Qu'il Ne Se Sauve” çalarken nerelere gittiğimi kelimelerle anlatmam çok zor. Bunun için o şarkı eşliğinde sarhoş olduğum her akşamı teker teker anlatmak zorunda kalabilirim...



Gainsbourg’un dehasına hakkını veren ve onu Boudeliere’den sonra Fransa topraklarının yetiştirdiği en büyük yazar olarak atfeden bir sunuşun ardından “exercice en forme de z”i söyledi ve “sous le soleil exactement”, “Ex Fan de 60’s” gibi hitler dahil olmak üzere bir düzine Serge Gainsbourg bestesini konsere serpiştirdi.



Konser çıkışı gözlerim ayaklarımın altından simetrik biçimde kayan kare sokak taşlarına kitlenmiş yürüyordum. Hayatı daha ciddiye alarak yürüdüğümü farkettim. Ağır bir hüzün tortusu sinmiş kulaklarıma aldırmadan gülümsemeye başladım. İnsanın kendini içine sıkıştırdığı binlerce minik soyut hücreden kilitlere elimi sürmeden çıkmıştım. Hayatı ciddiye alıyordum ama insanların yarattıkları efsanevi soyut olguları değil, gerçek herşeyi ciddiye alıyordum. Mesela bir şarabın mantarını, cebimdeki bozuk paraları, nabız atışlarımı ve hatta gölgemi bile ciddiye alıyordum!



60’lar ve 70’ler her türlü abartısına ve süsüne rağmen, bana hep kendi zamanımdan daha doğal gelmiştir. Belki de benim doğam o çağlara daha yakındır. Bilemiyorum. Ama biliyorum ki, o gecenin bana anımsattığı ve anımsadıkça içimin burkulduğu her an beni tek bir sonuca götürmüştü. Hayatı, yani beş duyumun bana sunduğu mucizeyi ciddiye alıyordum.



Eminim benden önce nice önemli kişi, beş duyu dışına çıkan olguları algılayamayacağımızı ve algılanamayanın anlamsız olduğundan bahsetmiştir. Ben de böyle düşünüyorum ve beş duyuma kulak vermemi sağladığı için Birkin’e ve ona sahnede eşlik eden yaş ortalaması 25 olan gruba minnetlerimi sunuyorum. Herkesin Odyssey’i farklı şeyler olabilir. Benimkisi ise müzik. Derinlemesine bir yolculuğa çıkıp beş duyunun yalınlığına ulaşmamın bildiğim tek yasal yolu... Hele Fransız Pop’u olursa...



...C’est la vie Lily!

Hiç yorum yok: